YTÜ Dil Atölyesi Kulübü Yazma Atölyesi Fanzin 2.Sayı
BUGÜNÜN SINIRINDA
Murat Demir
Askeri üssün çevresi şehrin bütünlüğünün içinde olmasına rağmen farklı bir iklim özelliği gösteriyor gibiydi. Belki resmiyetinden gelen bir ciddilik algısıydı bu durum ama daha sınırları içerisine girmeden bile büyük bir gizlilik içinde korunan bu Asker Geliştirme Dairesi, kaşlarını dikmiş bir şekilde kendisine doğru yaklaşmakta olan siyah jipi gözetlemeye almıştı. Aynı durum tek gövde üzerine inşa edilmiş, sağlam yapıda duran Volvo marka araç içerisindeki güneş gözlüklerinin arkasındaki kartal gibi bakışlarla bakan gözlerde de bulunmaktaydı. Sanki iki kanlı düşman birazdan birbirine diş geçirecekmiş gibi birbirlerine bakış atarak tetik pozisyona geçmiştiler. Askeri üssün çevresindeki güzel peyzajı bozan nesneler dikenli teller, çevresine hâkim kameralar, kapanlar ve belki de gözle görülmeyen ama üs savunma durumuna geçtiğinde açılacak duvarlar, silahlar ve daha niceleriydi. Üssün korumalarında da aynı ciddiyet ve dik bakışları görebilmek uzaktan mümkündü. Çetin, arabasını durdurup kimliğini gösterip aracın camına getirilen cihaza göz retinasını tarattığı sırada birinci karşılama noktasındaki askerlerde bu belirtilen özellikleri görebilmişti. Askerin, içeriden yanıt beklerken elini kulağına götürüp iletişim sistemine tam hâkim olabilme çabası dışarıdan bakan birisi için güzel bir poz oluşturabilirdi. Her birinde simsiyah M4 piyade tüfeği ve tam teçhizat hücum yelekleri bulunan bu nöbetçilerin kesinlikle normal bir askeri yerleşkenin içerisini korudukları söylenemezdi. Çizilen bu görüntü onları adeta birer klon askermiş gibi göstererek ter düze ama sağlam gözüken bir görüntüyü çizdiriyordu. İçeriden onay aldığını belli edercesine kafasını sallayan ve elini kulağından çeken askerin bir kol işaretiyle kocaman çelik kapının hareket ederken çıkardığı ses, Çetin için artık yeni bir hayatın başladığını gösteren sesin evrende somut bir hal bularak kendisini duyurmasıydı. Bu büyülü durum içerisinde başlangıçta ağır seyreden ama sonradan yavaşça hızlanan bir modda arabasını hareket ettiren Çetin’in, askerlere dik ve kendinden emin şeklindeki selamını verişi ordunun içerisindeki disiplinin haya bulmuş yüzünü temsil ediyordu. Askerlerin ise ağır başlı hallerindeki aynı karşılıklı saygı içerisindeki selam duruşları Çetin’in hareketinden çok daha önce gerçekleşmişti bile. İkinci, üçüncü ve hatta dördüncü kontrol noktalarının siyah çelik gövdeli kapılarının teker teker açılıp kapanması sanki çok iyi korunan bir saray hazinesine giden yolda yapılan kontrolleri Çetin’e çağrıştırıyordu. En sonunda metal ve cam yüzeyleriyle gelecekte bir yüzyılda oluşacak mimari yapıyı çağrıştıran blokların önündeki otoparkta park ederek bekleyen Çetin birazdan gireceği mekandaki kendisini bekleyen belirsiz durum, Çetin’in heyecanını ve kafasındaki soru işaretlerinin artmasına neden olmuştu. Kafasındaki sorulara cevap bulmak ve kendisine verilecek görevin ne olduğunu öğrenmek için Çetin’in hiç de kalabalık olmayan girişten geçmesi hızlı olmuştu.
Çetin, kendisine danışmanlık yapan askeri personel ile birlikte asansörle yukarıya doğru çıkarken tek tek geçtiği katlarda neler olabileceğine dair hayalleri zihninin içerisinde sıralıyordu. Sivil hayatta ofislerdeki iş hayatının ses tonları kendisini askeri dairenin içerisinde de hissettirmeye başlamıştı. Kapalı kapılar ardından gelmekte olan canavar, koridordaki sesini dinletmeye başlamıştı. Çetin, ıssız bir hanın tozlu kapısını iki elleriyle açan kolcu edasıyla mekânın içerisine girer gibi dikdörtgen masanın etrafında toplanmış bilim adamları ve mühendislerden oluşan gözlüklü ve zeki olduğunu her halinden belli eden kişilere göz gezdirerek içeriye adımını atarak kendi üstlerine selam verdi. Ortamdaki ısı ile kendi ısısı arasındaki farkın olduğunu anlaması fazla uzun sürmemişti. Birden Çetin’in dikkatini dev ekrandaki veriler ve tablolar aldı. Yeni geliştirilmiş teknolojisi belki de yıllar sonrasına ait, kendi fikrine zırh diye düşünebildiği özel bir sistem kafasındaki soruları silip atmış ve yeni, daha özel soruları zihnine yerleştirmişti. Yönetici “Hoş geldin Çetin, operasyondan yeni geldiğini ve dinlenebilme fırsatının olmadığını biliyoruz. Söyleyeceğimiz şeylerin çok gizli olduğunu hepimizden daha iyi biliyorsun evladım.” diye başlayan sözleriyle Çetin’in dikkatini çekmeyi başarabilmişti. Yöneticinin sözlerindeki durumun aksine Çetin hala enerji doluydu ve oldukça dinç gösteriyordu. Yönetici, “Bilim adamlarımızın ne kadar çok çalıştıklarına hiçbirimizin şüphesi yok ve hepsi kendi alanlarının en iyisi”. Bu sözler saçlarına ak düşmüş, gözleri ve elleri kırışıklık içinde ama gayet dinç gözüken beyaz ve farklı renklerde kendi alanlarındaki işlerin yapısına göre giyinmiş bilim adamlarının vücutlarının dikleşmesine ve yüzlerinde tarif bile edilemeyecek olan gülücüklerin açmasına yetmişti. Başkan, “Farklı mühendislik dallarındaki ekiplerimizin özverili çalışmalarından olumlu sonuçlar almaya devam ediyoruz. Ekiplerimiz -her bir üyesi kendi alanlarında en iyi alanlardan seçiliyor- askeri teknoloji alanında yeni bir projeye imza attılar. Projenin uygulanabilirlik açısından denenmesi her zamanki prosedürlerin arasında ama bu sefer farklı bir şekilde. “ . Çetin “farklı bir şekilde” sözünde ne bulması gerektiğini bilmediği için gözlerini ufak ufak başka yerlere kaçırarak cevap vermişti. Ekranda gözüken zırhtan bir an korkmaya başlamış ama bunu bir an önce durdurmuştu. Çetin “Komutanım, bana verilecek olan görevleri başarılı bir şekilde yerine getiremeden geri dönmeyeceğime kuşkunuz olmasın. Verebileceğiniz bütün görevleri yapmaya her zamankinden çok daha hazırım. Sadece neden timimle birlikte buraya çağırılmadığım kafamda soru işaretlerine neden oldu.” Yönetici sözü devralarak odadaki patronun kim olduğunu belli edercesine konuşmasına başladı: “Çetin, öncelikle senden başarmanı isteyeceğimiz görev büyük bir gizlilik gerektiriyor. Mühendislerimizin yaptığı bu birçok askeri opsiyonelleri içinde barındıran zırh, kullanan operatörün ortamda görünmez olmasını ve düşman bölgesinin derinliklerine hareket algılayıcılarına görünmeden sızmasını sağlıyor. Çok özel askeri amaçla kullanılabilecek kamuflaj teknolojisine sahip. Prototipin sahada denenip onay alması için bu özel göreve seni seçtik. İşin tehlikesi bu noktada başlıyor. Senden ülkemizdeki çok sıkı korunan bir askeri üsse sızmanı ve oraya kendi istihbarat elemanlarımız tarafınca yerleştirilen bir objeyi çalmanı, belirlenen noktaya b objeyi getirmeni istiyoruz. Tehlikeli noktası ise eğer yakalanırsan düşman unsuru olarak algılanıp hedef olabilmen. Bunun sonucunda hayatını, bacağını, gözlerini kaybedebilirsin.” Çetin bu sözlerden sonra görevin ciddiyetini anlamış bir şekilde yutkunarak belli bir yere odaklandı. Çetin, timinden uzak olduğu için kendisini yalnız hissetmişti ki bu çok normal bir durumdu. Tehlikeli bir göreve gidecekti. Bunun boyutlarını ve ne gibi sonuçlar doğurabileceğini herkesten çok iyi biliyordu. Düşüncelerini topladıktan sonra vereceği cevabı açıklamak üzereydi ki; birden her şey karardı ve Çetin, kendisini olabildiğince rahat bulabileceği bir boşlukta buldu. Şekiller sanki havada çeşitli renk tonlarıyla uçuşuyor gibiydi. Kendisini tüyden bile hafif hissettiği o anda havada süzülen bir kuşun gözünden görebiliyor, bunun canlılığını hissediyordu. Çetin uyandığında üstündeki biraz ağır olan zırhı fark etmesi çok uzun sürmedi. Giyilebilir teknoloji Çetin’i sanki fethedilmiş gibi üstünü, başını, kollarını, ellerini, her tarafını sarmıştı. Yeşil ve kırmızı renkteki dijital veriler, hologram teknolojisiyle yüzüne yansıtılıyordu: kan basıncı, yükseklik, nabız durumu, bulunduğu lokasyon bilgisi… Bütün bunlar ilk başta Çetin’i delirtecek gibi olduysa da buna alışması o kadar da uzun olmadı. Çetin’e neler olacağını düşünürken ekran sistemine askeri üste bulunan komuta merkezinden görüntülü mesaj geldi: “Çetin bunu sana yaptığımız için çok üzgünüz ama bu görevin gizliliği açısından böyle bir planlama yapmamız gerektiğini baştan söylememiz gerekirdi. Görevin uçaktan atlayış yaparak Kara Koyun üssüne sızıp komuta merkezine sakladığımız objeyi alman ve gizlilik içerisinde yakalanmadan belirlenen noktaya getirmen. Yakalanırsan, görev başarısız olur ve tutuklanıp askeri mahkemede yargılanabilirsin. Ama merak etme, basında haberin yer almadan istihbarat senin kendi adamımız olduğu bildirerek seni öyle bir durumun içerisinden kurtarır. Paraşüt sistemin de kamuflaj teknolojisine sahip, atlayışta aşağıdan fark edilmeni gerektirecek bir tehlike bulunmayacak. Başarılar dileriz. “Çetin paraşüt teknolojisi’ sözünden sonra bir C-130 kargo uçağında olduğunu yeni fark edebilmişti. Bütün çıktığı görevlerinde her zaman yaptığı gibi kendisini toparlayıp bütün kuvvetiyle zihnini düşüncelerinden arındırarak düşüncelerini göreve odakladı. Pilot kabininden son otuz saniye uyarısı yapıldığı anda uçağın ışıklarının sönmesi ve ortama kan kırmızı bir ışık hâkim olmasıyla Çetin, bu sefer çıktığı görevin öncesindekilere benzemediğini düşünmeye başladı. Bir anda zırhın kamuflaj özelliği aktifleşerek Çetin’in daha önce hiç yaşamadığı duygular yaşamasına neden oldu. Uçağın arka kapısına atlamak için geldiğinde Çetin, yıldırımların havada uçuştuğunu görebiliyordu.
Halo süzülüşünden sonra paraşütünü açarak yağmur damlalarıyla birlikte başarılı bir atlayış gerçekleştiren Çetin, görünmez olan zırh teknolojili giysisiyle kendini biraz olsun güvende hissetmişti. Hologramda çıkan rota ve yönlendirmeler, Çetin’in aradığı nesneyi bulması için mükemmel bir yardımcı konumundaydı. İner inmez paraşütünü toplayarak ayak altında olmayan bir köşeye tıkıştıran Çetin, bir dakika geçmeden nereye gitmesi gerektiği yönünde çevresine bakarak fikir edinmeye başladı. Sonunda Çetin’in korktuğu şey gerçekleşti: Alarmlar her yönden çalıyordu!
Çetin, gösterilen yöne doğru yağan yağmurun etkisiyle çamur olmuş toprak yoldaki koşusunu sürdürüyordu. Ağaçların arasına saklanıp üste neler olup bittiğini seslerin geldiği yöne doğru kulak vererek hareketlilikten anlamaya çalıştı. Son sürat hedefin gösterdiği yöne doğru koşmaya başladı, hızıyla rekor kırdığını zannetmeye bile başlamıştı. O an hiç istemediği bir olay gerçekleşti: Çetin zırhlı araca çarparak havada takla atıp yolun yanına hızlı bir düşüş yaptı, bilincini yitirmişti.
Çetin’in bilinci geri geldiğinde zırhlı aracın içinden inerek aracın etrafında toplanmış, aracın neye çarptığı yağmurun oluşturduğu siste kontrol etmeye çalışan askerleri gördü. Duyduğu acıyla hemen toparlanarak elleriyle vücudunu ve bacaklarını kontrol edip kırılan bir yerinin olup olmadığını kontrol etmeye başladı. Zırhlı kamuflaj çalışıyordu ama sistem arızasının verdiği sesin Çetin’in başında büyük ağrılara sebep olması. Kalan son gücüyle yarı topallayarak kalan son otuz metresini gitmeye çalıştı. Üs ayağa kalktığından askerlerin geniş kontrol içerisindeki kapıdan geçişleri sıklaşmış ve Çetin de o boşluktan yararlanarak açılan kapıdan içeri girmişti. Kontrol etmek için arkasına baktığı sırada yara aldığı bacağından kanının sızarak yerlere bulaşmış olduğunu fark etti. Kalan son beş metresinde aradığı nesnenin bulunduğu odaya topallayarak geldiğinde nesnenin üs komutanının odasında olduğunu anladığında ufak bir sinir krizi geçirmeye başladı.
Çetin, çaldığı zırhlı araçla üsten kaçarken peşine takılmış ve araca ateş açmakta olan Kirpi ve Kobra araçlarına bakarak açtığı şarkıyla kendisini havaya sokmaya başarabilmişti. Çetin, kendisini fark etmesinden dolayı ağır bir şekilde girişerek saf dışı bıraktığı üs komutanın son halini aklına getirdiği sırada gülerken dişlerinden fışkıran kan damlaları ortalığa saçılıyordu. Belirlenen noktaya ulaştığında Çetin, araçtan inerek kendisini bekleyen Yönetici ile göz göze gelerek ona almayı başardığı objeyi uzattı: “Tebrik ederim Çetin, bunu başarabileceğini hepimiz biliyorduk. Umarım üs komutanını fazla hırpalamamışsındır.”. Bu esnada Yönetici, eline aldığı görev nesnesini açtığı sırada içerisinden çıkan puroyu yakarak geçenin karanlığından dolayı net görülemeyen yüzündeki iki dudağının arasına götürüp dumanını tüttürmeye başladığında Çetin, bayıltılarak zırhlı aracın içerisine sürükleniyordu. Yönetici ’den kendi aracına binerken şu sözler duyuldu: “İkinci misyonu başlatıyoruz.”.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder